Mevlid-i Nebi

(“Seninle aynı asırda bulunamadığım için üzgünüm ey Muhammed ! İnsanlık senin gibi bir şahsiyeti bir daha göremeyecektir” Bismarck)

Zaman öylesine akıp gidiyordu.

Bu gidişin tam yerinde, orda, zamanın son ortasında, o kutsal mekânda bir doğum gerçekleşiyordu. Tarih 20 Nisan 571’i gösteriyordu.

Ne doğum ki o coşkuyu, coşkulu anlatımla Süleyman Çelebi’nin mevlidinde (Vesiletü’n-Necat) görürüz. Sık sık okuruz ya da dinleriz o güzel anlatışı. O ana gideriz. O zamanda hissederiz kendimizi. Heyecanlanırız. İçimizden bir hoş geldin demek gelir. Bir sevinç, bir coşku duyarız. Nedense bazen bir hüzün de kaplar içimizi birden. O doğumu göremediğimiz içindir, o zamanda yaşayamadığımız içindir bu hüzün. Ve bir özlem belirir içimizde. Ama sevincimiz büyüktür, coşkumuz ise sonsuz… İçimizde o sultanlar sultanı, fahr-i kâinat efendimizin doğumunun mutluluğu vardır.

Ve artık ülkemizde geleneksel hale gelen o kutlu doğum için kutlamalar yapılır. Kutlu doğum haftasıdır bu. Bir hafta boyunca sürse de etkinlikler bir ay boyunca devam ediyor. Paneller, konferanslar, sohbetler, sempozyumlar, TV programları, yarışmalar vb. etkinlikler birbirini izler. Kitaplar basılır okunmak için. Bir sevgi gelir evimize, bir coşku dolar içimize, bir mutluluktur artar gönüllerimizde.

O büyük insanı tanımak, onun hayatını öğrenmek, onun hayata bakışını anlamak bir görevdir bize. Sözleri yolumuzu aydınlatsın, davranışları gönüllerimize yerleşsin diye. Gerçekten onunla yaşamak isteriz. Onunla yaşayamamak bir burukluluk, bir eksiklik hissettirir gönüllerimizde. Ne dersiniz hayalen de olsa bir hatıramız olsun ister misiniz? Efendimiz ile bir yolculuğa çıkalım.

Onunla bir yolculuk yaptığınızı ve bu sırasında ateş yakmak için odun topladığınızı, Mescid-i Nebi’yi yaparken aynı taşı, kayayı tutup kaldırdığınızı hayal edin. Hastalığınızı duyup size ziyarete geldiğini, onunla şakalaştığınızı, kapısına varıp yiyecek istediğiniz zaman bütün yiyeceklerini size verdiğini, ona hediye edilmiş olan ve sizin çok beğendiğiniz bir elbiseyi çıkarıp size verdiğini, aynı sofrada yemek yediğinizi, size verdiği bir suyu içtiğinizi, aynı hasır üzerinde oturduğunuzu/yattığınızı, aynı bahçede birlikte çalıştığınızı düşünün. Onun arkasında saf tutup namaz kıldığınızı, onun müezzini olduğunuzu, düşmana karşı cephede yan yana kılıç tuttuğunuzu, barışta onun yanında olduğunuzu, onu evinizde misafir ettiğinizi, onun misafiri olduğunuzu, Suffa’da ondan ders aldığınızı, onun elçisi olduğunuzu hayal edin. Onun eşi, onun kızı/oğlu, onun damadı, onun gelini, onun torunu, onun arkadaşı olduğunuzu düşünün. Düğünümüzde yanımızda olduğunu ve nikâhımızı onun kıydığını, çocuğumuza onun isim verdiğini, cenazemizi onun yıkadığını, namazımızı onun kıldırdığını, mezarımız başında “ Allah’ım bu kabrin içini nurlandır” diye dua ettiğini hayal edin.

Düşünelim bir kere kendisinin yapmadığı şeyi bize tavsiye etmediğini. Sadece kendimizi değil başkalarını da düşünmek zorunda olduğumuzu bize hatırlattığını ve gerçek anlamda imanın bunu gerektirdiğini söylediğini yine düşünelim.

İşte heyecanımız artıyor ve isteklerimiz çoğalıyor. Onunla olmak istiyoruz. Onunla olan her şeyden ayrı mutluluk duyuyoruz. Hayali bile ne kadar güzel. Gerçeği çok çok daha güzelmiş. Ah! O zamanlar. İşte bizden uzak zamanlar…

Ama olsun üzülmeye gerek yok ki. Onun getirdiği o kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim işte elimizde. Onun ahlakı olan Kur’an önümüzde. O zaman o kutsal kitabı okumak, anlamak ve yaşamak bizim görevimizdir. Kendimize bir yol çizelim ve Kutlu Doğum Haftası bir vesile olsun bu başlangıca. Elimize alıp okuyalım Kur’an’ımızı, mealini okuyalım, tefsirinden açıklamalarını okuyalım. Hayatımızı bu şekilde daha da güzelleştirelim.

Doğum, güzel doğum, kutlu doğum

Çöl ortasında karanlığı boğar

Gönüllerimiz sevgiyle dolar

Çünkü bu doğum, en kutlu doğum.

Sadece Kutlu Doğum Haftası’nda değil her zaman o rehberimiz, güzel örneğimiz peygamberimizin örnek hayatını öğrenelim ve hayatımıza geçirelim. Bunu başarmanın yolu okumaktır öncelikle. Son dönemde okuyabileceğimiz kitaplar çoğaldı bu anlamda. En azından elimizde kaynak olarak bulunması gereken kitaplarımız olsun.

Çöle İnen Nur, Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Y

Hz. Muhammed’in Hayatı, Martin Lings, İz Y

İslâm Peygamberi, Muhammed Hamidullah, İrfan Y.

İşte Önderimiz Hz. Muhammed, İhsan Süreyya Sırma, Seha Neşriyat

Mekke’ye Giden Yol, Muhammed Esed, İnsan Y.

Kâinatın Efendisi Peygamberimiz’in Hayatı (2 cilt), Salih Suruç, Nesil Y

Peygamberimiz, M. Asım Köksal, Akçağ Y.

Rasûlullah’ın Günlüğü, Mehmet Apaydın, İnsan Y

Hz. Muhammed (s.a.v.)Hayatı, Ahmet Cevdet Paşa, Çelik Y.

Âlemlere Rahmet, Mustafa Necati Bursalı, Çile Y.

Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed, Hüseyin Algül, Türkiye Diyanet Vakfı Y.

Ashabın Dilinden Peygamberimiz, İsmail Lütfi Çakan, Büşra Y.

Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, Abdullah Özbek, Esra Y

Gönül Penceresinden Fahr-i Kâinat Efendimiz, Haluk Nurbaki, Damla Y.

Diyanet Dergisi, Peygamberimiz Özel Sayısı, Heyet, Diyanet İşleri Bşk. Y

Peygamberimizin Örnek Ahlâkı, Mehmet Paksu, Nesil Basım Y

İki Cihan Güneşi, M. Yaşar Kandemir, Erkam Y.

Sonsuz Nur, Haluk Nurbaki, Damla Y.

Vahiy Gerçeği ve Hz. Muhammed, Komisyon, Türkiye Diyanet Vakfı Y

Veda Hutbesi, Cihan Aktaş, Kitabevi Y.

Bir İnsan Olarak Hz. Muhammed, Said Alpsoy, Gelenek Y

Hz. Muhammed ‘En Sevgili’, Said Alpsoy, Gelenek Y

Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı,Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, Türkiye Diyanet Vakfı Y

Hz.Muhammed ve Hayatı, Osman Keskioğlu-A.Himmet Berki, Türkiye Diyanet Vakfı Y

Ve çocuklarınıza alıp hediye edebileceğiniz, sizinde okumaktan zevk alacağınız bir kitap. Hem hediye edin hem siz de okuyun.

365 Gün Sevgili Peygamberim, Timaş Yayınları, 2008

Okuyalım. Çünkü okumak bilgimizi, bakışımızı ve yaklaşımımızı değiştirecektir.

 14 Nisan 2008 | Musa AYDOĞDU