Çok şükür kavuştuk Ramazana. Bir Ramazan ayına daha kavuştuk.
Ramazan deyince bir arkadaşın, “bu sene de bitti ramazan. Bir kere daha onu uğurladık. Seneye on gün daha erken gelecek, inşallah nasip olur da tekrar kavuşuruz” deyişini hatırlarım.
Ramazan deyince oruca yeni alışan neslin, çocukların; ”bu sene oruç 29 günmüş, 30 günmüş” deyişini tatlı bir tebessümle unutamam.
Ramazan deyince birbirinin ramazanını evde, işte, sokakta, telefonda, TV’de tebrik eden insanların; ”misafir geldi mi size bu gece?” deyişlerini ve ramazanı bir misafir gördüklerini tatlı bir tebessümle hatırlarım.
Ramazan deyince bir yaşlının, “bu da ne? Bizim temmuzun sıcağında, ağustosun ortasında da oruç tuttuğumuz oldu” deyişini anlamaya çalışırım.
Ramazan deyince çoluk çocuk, herkesten, her kesimden insanların heyecan dolu bekleyişlerini, misafir gelecek gibi temizlenen evleri, hazırlanan iftariyelik ve sahurlukları ve alınmadık bırakılmayan ihtiyaçları düşünürüm.
Ramazan deyince açlığın nefsi/insanı iyice dizginlediği, iftara doğru ortalığı kesen kokusuyla sımsıcak pide kokusunu; evlerden sızıp sokaklara taşan-belki de sokaklara kaçan- ve burnumuzu tırmalarcasına üzerimize gelen yemek kokularını nasıl unuturum?
Ramazan deyince yıl boyunca tadılamayan yiyeceklerin o rengarenk görünümlerini ve enfes kokularını hatırlamadan geçemem.
Ramazan deyince bir telaş içinde ve özellikle ilk günlerde sersemleşen insan yüzlerini okumaya ve sinir sistemleri altüst olan insanları anlamaya çalışırım.
Ramazan deyince camilerden okunan ve minarelerden yükselen salalar ve ezanların başkalığı kulaklarımda çınlar. Teravih namazına koşuşan, saf saf durulan ve bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’nde tıklım tıklım dolan camilerin cemaatle donatılmasını anlatamam. Yürekleri titreten, göklere yükselen salavat-ı şerifelerin kulaklarımızda bıraktığı hoş sadayı söylemeden geçemem.
Ramazan deyince okunan Kur’anları, mukabeleleri, yapılan hatimleri ve bayram sabahı onlar için yapılan hatim dualarını belirtmeden edemem.
Ramazan deyince gecemize renk ve anlam katan ve minareler arasından “Hoş geldin on bir ayın sultanı, oruç tut sıhhat bul, elveda ya şehr-i ramazan “ gibi sözlerle bizimle konuşan mahyaları ve onlardaki değişimi unutamam.
Ramazan deyince nerdeyse bir ay boyunca tam olarak da hayatımızın tam merkezinde yer edinen orucun; bir birey olarak bizi, bir bütün olarak toplumu nasıl sarmalayıp hayatımızda yer edindiğini hissetmeden duramam.
Ramazan deyince eskiye ait ve yaklaşan bayram için yapılan hazırlıkları, aynı zamanda giden misafir için beliren bir hüznün ve ramazanın tekrar gelecek oluşunun mutluluğu bir başka duygu akışına sebep olur….
Artık bazen, bir yerde, birilerinin; daha ramazan gelmeden ramazan deyince bayramı sormaları, daha doğrusu bayram tatilini sormaları ve yapılan tatil hesaplarını anlamakta güçlük çekiyoruz. Bir araya gelmenin, buluşmanın, kaynaşmanın, yardımlaşma ve dayanışma duygularının yoğun olması gereken zamandan- bayramlardan- uzaklaştığımızın farkında mıyız bilmiyorum.
Eminim ki her şeye rağmen ramazan boyunca farklı bir iklimde yaşadığımız kesin. Ramazan deyince de zaten bu farkındalığın olması önemli. Bayramın sabırla bir bir bize gelişini sabırla beklemek bir başka güzel…
Sabırla beklediğimiz bayramın hayırla gelmesi, hayırlar getirmesi dileğiyle bereketli bayramlar
10.09.2008 – Bafra | Musa AYDOĞDU