Magi New York’un kalabalığından ve gürültüsünden uzak bir semtte güzel bir evde yaşıyordu. Annesi Elizabeth ve beş yaşındaki oğlu Jack onunla aynı evi paylaşıyorlardı.
Magi sıradan bir kadın değildi, çok başarılı ünlü bir kadındı. Onun ajandası sürekli randevularla doluydu. Sürekli radyo ve televizyon programlarına konuk olurdu. Üniversitelere konferans vermeye davet edilirdi. Çünkü o, tanınmış bir siyasi analist ve yazardı.
Özellikle İslamofobiyi savunan Amerikalılar arasında en önemli simalardan biriydi. Medya organlarında Müslümanlar hakkında kötü tanımlamaların yapıldığını ve dünyanın onlardan kurtulması gerektiğini söyleyip duruyordu.
Magi, Müslümanlara, özellikle de Ortadoğululara beslediği nefreti alenen göstermekten hiçbir zaman sakınmazdı. Yazdığı makalelerde, konuk olduğu televizyon programlarında, verdiği konferanslarda hep İslam’ın aleyhine konuşuyordu. Kalbi Müslümanlara karşı kin ve nefretle doluydu. Kalbinde beslediği bu nefret onun hayatının asıl gayesi hâline gelmişti.
İslamafobi, medya, medyanın etki alanı, insanın dönüşümü, algı yönetimi ve yalan bir dünya üzerine duygu yoğunluklu ve akıcı bir roman… Yüz otuz altı sayfadan oluşan eser bir çırpıda okutuyor kendini.
Eser bize bize şu mesajları hatırlatıyor:
- İnsan zıt duyguları barındıran bir varlık. Anca duygular ve alışkanlıklar bazen aklımızı devre dışı bırakmamıza sebep oluyor.
- İslam temelinde merhametle yaklaşmayı öğretiyor insana.
- Fıtrat bozulunca dengeyi kaybediyor insan.
- İnançlar farklı olsa da dünyaya farklı bakabilen, sağlıklı düşünebilen insanlar adaletli davranabiliyor.
- Gücü elinde tutanların fırsat verdiği kadar özgürlük vardır, yoksa söylemden öte bir şey değildir bazen.
- Gerçeklikle medyanın gösterdiği şeyler uyumlu olmayabilir.
Her okuyucunun tecrübesi kendine aittir.
Okuyalım. Çünkü okumak aydınlanmaktır. Ne demiş Nuri Pakdil merhum:
Okumadığın gün karanlıktasın.
Nuri PAKDİL
